Cumartesi

Gidemeyen Kadın(lar)a

Bir kadın ve bir erkek. Bir ilişki, bunu yaratan şeye çoğu insan aşk der, biz sevgi diyelim ya da bir bağlılık durumu diyelim basit (!) olsun.

Bu bağlılık durumu günler, haftalar hatta yıllar sürer bazen, yani bir zaman geçer. Güzel başlangıçların ardından gelen kırgınlıklar, mutlulukların ardından gelen kavgalar, vefa gösterilerinin ardından gelen yalanlar derken yıpranan iki taraf. Biraz yaradılıştan da olsa gerek, kadın daha derin yaralanır hep, belki de öyle değildir de toplumun erkeğe yüklediği “güçlü ol, güçlü kal!” misyonu yüzünden onlar daha derin acılar çekiyor olabilir ve biz bunu hiçbir zaman fark edemiyor da olabiliriz.  Bu da sonsuz bir bilinmez elbette, tartışmaya açık değil yani.
Biz dönelim kadın ve erkeğimize, bütün bu yaşanmışlık kötü bir döneme(ce) girmiştir. Artık yan yana olmak huzuru canlandırmaz zihinlerinde, ki kadının o ilişkinin içinde kalmasını sağlayan öncelikli sebep. (kadınlar hayatta önce huzuru ararlar. Aksi iddia edilebilir mi!) Yerini bulamayan oklar gibi ortalığa saçılmış hisseder kadın, gidemez, gidemez, gitmez, gidemez. Yokluğa alışmak zordur, başka bir şeye, başka birine, başka sabahlara uyanmak zordur. Ağırlık arttıkça artar kadının omuzlarında. Kadın bu ağırlıkların altında kaldı mı çok ağlar, görürsünüz veya görmezsiniz (veya görmezden gelirsiniz) ama kadın çok ağlar. Ağladıkça da silinmez içinden olan bitenler, haksız yenilgileri. Vazgeçişlerini kolaylaştıracak hiçbir şey oluşturmaz gözyaşları kalbinde. Bu kadın kendini bir fotoğraf karesinde bile başka biriyle görme fikrine kendini alıştıramıyorken nasıl gider. Yalanları gerçeğe yorar, gidemez. Susar sadece kadın, görmezden gelir, “bu bir süreç” der ve üstünü örtmeye çalışır erkeğin kayboluşlarının.
 Yani zamanlarca sahip olduğu adamın, sanki yeni yetme bir aşkın içindeymiş gibi, bir gülüşünden bile medet umarak bekler de gidemez.
Ben bu yazıyı, “kadın sevdi mi tam sever de ondan gidemez” falan diyip bitirmeyeceğim, o kadar da subjektif olamam. Erkek de sever elbette, hayat boyu başka bir kadını sevemeyecekmiş gibi. Ama kadın işte, “huzur bulduğu omuz” vardır kadının, değişmek istemez. Canı da yansa, canı da çıksa gidemez o, gidemeyecektir. Etrafında hep gidebilenler, “yaa gitsene, acı çekmesene daha fazla” diyenler olmuş ve olacaktır elbette. Ama o hep gidebilenlere hayret edecektir. Gidemeyişinin yüküyle…