Cuma

Yazmak yada yazmamak, paylaşmak yada paylaşmamak.

Son yazımın üzerinden bir sene geçmiş bulunuyor ve yeniden yazıyorum. Bu süre zarfında bir kez daha Work and Travel tecrübesi edinip gelmiş, son sınıf öğrencisi olmuş, özel hayatımda epeyce değişiklikle birlikte yeni bir seneye başlamış durumdayım. Hayat bu ya, hepsi iyi şeyler değil. (İyi tartışılabilir bir kavram olsa da.)
Her neyse diyebilirim ki yeniden uzun uzun Work and Travel konuşacak bir hevesim artık yok. Nitekim ikinci senem için çok da harika geçti diyemem, sanki döndüğümde son sınıf öğrencisi olacağımın stresi beni çoktan sarmış, son yaz tatilimi de iş güçle geçirdim mantığıyla pek de eğlenmedim. Biraz da döndüğümde hayatımda bir çok şeyin değişeceği ve yine yığınla yeni duruma alışmam gerekeceği içime doğmuş gibi kasvetliydim.
**
Peki neden yeniden yazmaya başladım pek çoğunca çok da kullanışlı olmayan bu platformda?
Cevap şu, dünya paylaşmanın dünyası, ne yazık ki klişe laflar etmeden bu konuyu nasıl açabilirim bilmiyorum, ancak artık yan yana oturup konuşabilecek dost ve sırdaşlar yok.
Öyle ki kilometrelerce ötedeki dostuyla, her gün  gördüğün sınıf arkadaşından daha çok şey paylaşıyor insan.
Artık bir şeyleri sanal alemde yazıp, çizip, fotoğraflayıp paylaşmak insanın evrene ben burdayım deme şekli gibi. Sanki bir kapı ile açıyorsun hayatını ve tüm dünya da senin hayatına doluyor.
Eskiden "Kendi fotoğrafını internette paylaşma, çiçek böcek koy." derlerdi. Onları çoktan aştık. Şimdi yalnızca dil handikapı bazı mecralarda samimiyeti engelleyici unsur olabiliyor, ama görseller de bunu kolaylaştırmayı başarıyor.

Peki neden yazıp paylaşmak istiyor insan? Çünkü bir yerlerde onu hiç tanımayan biri bile bir an can sıkıntısıyla da olsa onun bir düşüncesini okuyor, belki bir saniye bile olsa üzerine düşünüyor, belki de bunların hiç biri yaşanmıyor. Ama artık günlüğüne yazmaktansa buralarda yazıyor insan işte. Dünyaya bağırıyormuş gibi, kendi sanal alemimizde, kendimizi, olan/olmayan bir sürü dinleyiciye anlatmak için.